Geçenlerde
yazdığım ve çok sevdiğim bir şiirin artık aramızda olmadığını fark ettim. Çok,
çok üzüldüm… Çünkü bilgisayarım format yemişti ve kurtarabildiğimiz bilgilerin arasında
eski yazılarım olmadığını da tek kayıtlı yer olarak ilk yazdığım defteri
attıktan sonra bu durumu fark etmem, artık benim için geri dönülmez bir yola
girdiğimi gösteriyordu. Resmen geçmişe Niyazi diyorlar, mis gibi şiirim de
Niyazi oldu.
Herkes
şiir paylaşıyor bloglarında ben de kendi şiirimi paylaşacaktım ve gerçekten
beğendiğim bir şiir olacaktı bu, öyle ki beğenmeyen birisi olduğunda kabahati asla
eserimde değil karşımdakinin anlayışsızlığında bulacaktım. Bu kadar da
kendisine güvendiğim bir şiirimdi. Bazen çok yetenekli olabiliyorum.
Ne
yapacağım peki ben şimdi? İşte bazı şiirler gibi insanları da çöp kutusuna
atıyoruz, sonra bulamıyoruz.
Hayatın
bir “Geri Dönüşüm Kutusu” olmalı. Yazalım bunu bir kenara, hoş oldu.
Ben
de eğlencesine kendi katlettiğim bebeklerimin fotoğraflarımı koydum bu yazıya.
Bebeklerle kurduğum güzel, entrikalı, evli, çocuklu ama haşin dünyamı kendi
kendime mahvettim de geriye bunlara benzer kırıntıları kaldı. Bunlar da
dünyamın sembolleri olsun.
Bu
arada ilk koyduğum fotoğrafta oynanmamış hali de gayet korkunç olan bu palyaçomun,
fotoşopla iyice Pennywise’a benzemesine ne demeli? Korkarım palyaçolardan ben.
Neyse işten çıkmam lazım, yarına görüşürüz…
yaaa! her çarşamba şiir günüydü. of ne güzel olurdu senin de kendi yazdığın şiiri paylaşman. waow derdik yani insanlar yazıyor :)) of içlendim ben de bildiğin. neyse niyazi olmaz peyami olur, başka bi'şiir olur :) ayrıca ilk palyaçoyu mıncırdım! :)
YanıtlaSil