26.02.2013

Oscar Kıyafetleri Geldi!!!


Bu sene de yine bir Oscar haftasında birlikteyiz. Önceki yazımda da Oscarlarla ilgili harika yorumlarda! bulunmuştum, zaten o yazıda da demişim daha da bitti izlemem Oscar’ı diye. Nitekim izlemedim de. Ama sonrasında kıyafetlere bir göz gezdirdim. Şöyle bir şey walla biz düğünlere daha şık gidiyoruz! Hem de butikten falan alıyoruz kıyafetleri ama yine de daha güzel.  Oscar’ın bir adabı var o da eğer ödülü kazanma ihtimalin yüksekse daha şık gidiyorsun, herhangi bir adaylık yoksa daha da salıyorsun kendini. Bu konuda tek istisna şahane insan Angelina Jolie’dir bence. Nicole Kidman da bu konuda öncülerden olsa da bu seneki kıyafetiyle “o ne ola ki?” ifadeleriyle boş boş baktırdı bizi; gözlerimizi bölertti. İşte kıyafetler… 


*******

 Jennifer Garner'ın elbisesi sadece bir kolu yanda durduğu takdirde güzel duruyor; koltukaltlarını fena sıkıştırmış gibi. Göğüs kısmı da bir basık, bunun haricinde renk ve kuyruk kısmı çok hoş.



 Adele'in Grammy'de giydiği cıvıl cıvıl çiçekli kıyafeti o kadar çok eleştirildi ki, yine siyahlara dönmüş. Tamam kilolu olabilir insan da, bu kız benden küçük yahu hep siyahlara mı bürünsün 50 yaşındaki teyzeler gibi. İnsanlar da çok acımasız. İşte sevdiğiniz Adele; Neslihan Yargıcı stayla!


Kristen Steward için Türkçe'de bir kelime var: Pejmürde. Bu kadın ne giyerse giysin hep pejmürde. Belin odunsu duruşuna bakın. Kaldı ki bu kız 45 kilo falandır heralde...

Hani yukarıda Oscar'ı alması yüksek ihtimal olanlar güzel giyiniyor dedim ya işte bunun örneği! Amy Adams resmen kuğu gibi. Çok hoş. Bunun beyazı olsa gelinlik diye giyerim.


Ama ödülü Anne Hathaway aldı! Kıyafeti de bir şeffaf yine de seksi değil, bir itici geldi bana. Kısa saçı da maalesef yakıştırmıyorum bu kadına. Tarz durmuyor yani. Olmuyor ama inatla yapıyor. Tabi neyse herkesin kendi tercihi...


Kısa saç demişken; işte mükemmel bir örneği. Zaten Theron'un kendi güzel. Bir de Demet Şener gelinliğinin yandan çakmasını giymiş, haliyle o da yakışmış. 


Kelimelerin kifayetsiz kalması, dehşet verici! Nicole n'aaptın sen ki ben anlamadım ki şimdi bu ne ki yani?


Jennifer Lawrence'nin kıyafeti de yine başka bir muhteşem kıyafet örneği. Nasıl yaşıkmış saç makyaj. Ama kıyafetin boyunu o kadar uzun tuttular ki kız ödülü almaya giderken yere kapaklandı. Off çok kötü bir durum yaa fena kötü bence:/


Jessica Chastain de adaylar arasındaydı ama Jennifer daha şık diye ödül olna gitti. Belki yani olabilir. Yine de ben Jessica'nın kıyafetini çok beğendim. Soluk belki ama çok asil durmuş kesinlikle.


Açık söyleyeyim bu kıyafeti giysem, basenlerim de böyle çıksa önce ağlarım, sonra da prova odasından çıkarım, benimle ilgilenen mağaza sorumlusuna da "yok sağolunalmıyorum kalsın, rezalet durdu" derim. Evet derim yani. Göğüs kısmına hiç değinmiyorum bile.




2013'ün oscar'ıda böyleydi, ya sizin şık-rüküşleriniz?

24.02.2013

Superstition, Yo Kızım O Kulvar Benim!

Muhakkak ki şarkılı!




Bu ne blog bu ne?! Yazıyoruz yazıyoruz yorum yok, tek tük. Hadi demeyeyim dedim kaç haftadır ama olmuyor böyle, moraller yerde, kalbim kırık, gözlerim sulu… Ühühhü alışmışım yahu size.

Birkaç haftadır okumuyorsunuz, bilmiyorsunuzdur işte bu yüzme zımbırtısıyla uğraşıyorum. bir kıza gıcık oldum. Spor salonunun keskin zeka designerları bizim havuzu yamuk yumuk yapmış. Bu yamukluktan kelli her kulvar eşit değil. Ben de boş buldukça en uzun kulvarda, baktım bir yaşlı amca felan mı var geçiyorum diğer kulvarda yüzüyorum. Bu aralar çok sık gittiğimden gözüme birkaç gıcık olacak insan kestirdim, bunlardan biri de kulvar kapan hain hızlı yüzen kız. Bu kız öyle menem bir şey ki geliyor en uzun kulvarı kapıyor, kulvarlar ayrılmadığından önüne biri gelmiş mi gelmemiş mi bakmıyor, geldiği anda kulvarı o iri cüssesiyle kaplıyor. Böyle insanları anlamıyorum, kadın kulvarını kaptırmayayım diye havuz katili olacak, yaşlı maşlı gözünün yaşına bakmıyor valla, herkeste bir kaçışmaca:P Ay neyse yogaya gidiyoruz sinirlenmiyorum evet OMMMMM falan…

Neyse geçen havuzdan çıktım, duş alıcam kadının biri geldi “kızım sen ne güzel yüzüyorsun öyle yaa” dedi çok mutlu oldum. Bu da o miss kulvarkapana kapak olsun hehehehe…

Havalar bu ara pek bir güzel değerlendirmek, bol bol gezmek lazım. Gerçi ben haftaya hafta sonu seminersel takılacak olsam da cumartesi akşamımı Calexico konserine ayırdım, gelenlere haber olsun, eğer ki Salon’un önünde şarkılar eşliğinde salsa yapmaya çalışıp da beceremeyen bir tip görürseniz işte o, aldığı 2 salsa dersiyle havalara gelen benim :P

Bir de yaz geliyor diye sıkılaştırıcı, hedeleştirici kremlere bir ton para bayıldım, çok içim ezildi ya, çok pahalılar yemin ediyorum. Yaza Adriana çıkmaya ant içmeseydim belki almazdım ama kararım kesin! Her ne kadar para biriktirmeye ant içsem ve bu yüzden hiçbir şey yapamasam da kremler başka hacı! Kremler bir kadının olmazsa olmazları, ki krem kullanmayan benim bile. Deneyip inanılmaz sonuçlar alırsam buraya da yazacağım tabi ki.

Her neyse ne diyorduk? Şarkı ne alaka mı? –tabi dinlediyseniz- şarkı kulvarkapana…


Bebeem bu sana son ihtarım, eğer o kulvarı kapacak olursan bir daha, başına gelecekler sadece kötü şans olmayacak güzelim, bak buraya yazıyorum. Nihahahha

NİHAHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHA…




The End

20.02.2013

Ne o Bir Namasteler Felan?


 

Missisgamze bugünlerde bazı şeylerin nedenini aramakta, biraz kendini geri çekmekte, biraz kendini dinlemektedir. Ama fark eder ki ruhunun yapmak istedikleri bedeni izin vermemektedir. O bacaklar var ya o bacaklar bir türlü esnememektedir. Kolları istediği gibi güçlü değildir, taşıyamaz onu. Gün geçtikçe bedeniyle ruhu arasındaki savaş çetinleşmektedir.

İşte böyle sevgili okuyucu… Şu aralar bedenimi esnetmek, kendisine direnç kazanmak için çabalıyorum o ise kazanmamak için direniyor. Bedenimin kendi çapında “tam bir çılgın” olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ancak durmak yok, denemeye ve aşağıdaki tarz hareketleri yapana kadar çalışmaya devam.  Haftada 5 gün bunun için yoga-yüzme-pilates 3’lüsünü döndüre döndüre yapıyorum. Zayıflama ve formlaşma aşamasında 2 haftada baya bir ilerlediğimi söylemeden geçemeyeceğim ancak esneme kısmı inanılmaz ağır işliyor. Neden NEDEN NEDEAAAĞĞNN diye höykürmemek için yogaya gidiyorum işte. Çünkü Missisgamzeciğinizin beyninde bitmek bilmeyen sorular ve düşünceler var ve bu sorular dönüp durup beni delirtmesin diye bir yerlerden başlamak zorunda. 


Geçenlerde yoga çalışmalarımızda konu “çakra”lardı. Çakra çalışmaları yaparken ben bir hafta gidip iki hafta gitmediğimden çakralarım yarım yamalak açıldı. Çok mutsuzum. Neyse ki şu an başka bir çalışmaya tam da başından yetiştiğim ve bırakmamaya kendime söz verdiğimden en azından bir ümit var içimde. Bu beden temizleme çalışmalarının hepsine katılıp, bedenimi komple temizleyeceğim bu sefer yarım yamalak değil!

Yoganın içeriğiyle ve neler yaptığımızla ilgili bilgileriyse birkaç kez gittikten sonra vereceğim ki neden bahsettiğimden bir fikrim olsun. Ancak nefes çalışmaları inanılmaz zorlu, hareketi yaparken nefesimi mi kontrol edeyim, hareketi düzgün yapmaya mı çalışayım, doğru yerde alıp yanlış yerde mi veriyorum falan filan derken inanılmaz efor sarf ediyorum. Ayrıyetten o denge hareketlerinde dengeyi bir tek tutturamıyorum. Daha çook çalışmam lazım çooookk!!

Evrenle bir bütün olmanız dileğiyle…




 











15.02.2013

Meteorlar Düşüyor Evime


 

İnsanın ruhu çirkin olmasın, ruhu sarışın olsun insanın, ruhu cilveli.

Böyle hayat nasıl olsun biliyor musun, verandası olan bir ev gibi olsun, böyle ayağını attığında ciğerlerine çiçek-toprak kokusu dolsun. Ama sahici toprak, gerçekten yağmurdan sonraki toprak kokusunu çekebilsin içine ev. Sen o evle bir bütün ol, kendi çiçeklerin olsun ve yakın olsun evin suya. Su ne güzeldir, su nasıl dinlendirir evi. Ve nasıl da karanlıktır akşamı. Bırak ki o ev, suyun yanındaki o ev, o su, çeksin ruhunun karanlığını. “karanlık, artık hurda bir eşya olup durmasın en güzel yerinde evin.” Bilir ki tüm o kötü düşünceler, o gölgeler, ışığın yanmasıyla yok oluverirler. İşte ondan evin ışığın olsun senin, doldurma onu gölgelerinle.

Ben o mor menekşeleri sevdim, çünkü şarkısı vardı. Çünkü çevremdeki her çocuk bilirdi ki menekşeler masumdur, tek kalmıştır, ağlıyordur. Ve adam yazmış ya şarkıda demiş, işte o günden beri her ağlayan kadın kendini bir mor menekşe sanır, onunla özdeşleştirir kendini.

Kadın kendini “mutsuz ama keyfi yerinde” sansın bırak, kalsın öylece. Canı isterse sevsin seni, canı istediği gibi sevsin. Sen neden incitirsin ki onu? O zaten incitiyor kendini yeterince. Kanatmak için bir kadını ekstra efor gereksiz. Sözcükler bu kadar etkiliyken…

“baksana bana gölgeme döndüm halim perişan.
bi yanıp bi söner hiç
gitmemiş gibi ışıklar”

14.02.2013

Bir Sevgililer Günü Yazısı Çıkmaz Bu Bünyeden

Sevgililer günü, bir nevi sevgi günü. Belki sevgilisiz kalabilirsiniz ama sevgisiz kalmayın olur mu? 

Yazcaktım, böyle geyik yazı olmaz olsun dedim. Yani aslında cümle hoş oldu evet ve ben de katılıyorum ama ben böyle bir insan değilim, daha farklı… Bu kadar optimist ve sevgi dolu değil, yo dostum kesinlikle değil. 

Ama şu bir gerçek ki sevgilisizlik kötüyse, dostsuzluk, arkadaşsızlık da o kadar kötü. Hep birbirinizi alıp birbirinize mi bakacaksınız yani? Hani çoğu zaman evet de “her” zaman olmaz herhalde. 

Bari bugün gidin de az paranıza kıyın, hediyeler alın, milleti mutlu edin yahu, hödük olmayın. Alın-verin; insanların kalbine neşe verin. Ekonomiyi boş verin, o nasılsa kendi dengesini bulur.

Bundan sonra benim kocam...



11.02.2013

Cherry Cherry Lady

Bugün pazartesiyse ve siz bu haftanın işleriniz açısından çok çetin geçeceğini biliyorsanız, ayrıyeten hafta içinde de arkadaşlarla buluşmalar, pilates, yoga, yüzme ve festival filmlerine katılma çabalarında bulunacaksanız bir de bunun yanında ara vermek zorunda kaldığınız favori dizinizin güncel sezonuna yetişmek istiyor ama bunun için yaklaşık 50 bölüm izlemeniz gerekiyorsa, "tüm bunlara nasıl yetişebilirim ki ben?!” diyorsanız, az uyumanız, çok iş yapmanız ve enerjik olmanız gerekiyor demektir. 

Bu nedenle bu gibi durumlar için arşivden bu parçayı çıkardım.

Tekrar öpering.



6.02.2013

Marc Jacobs 2013 Çantalar

Mesela bazen gerçekten diyorum ki güzellik ödülü aldığın için alkışlıyorlar seni. Yani tek yaptığın güzel olmak aslında hatta yapılan bir fiil de yok, sen duruyorsun ödül geliyor. “Ben bu ödülü kara kaşım kara gözüm için almadım tamam mıı” da diyemiyosun çünkü tam da bunun için alıyorsun aslında. Ama belki de o vücudu forma sokmak için harcadığın çaba ya da “tam 154 gündür kızartma, doğduğumdan beri mayonez yemiyorum ühühüh” şeklinde bizzat yemeğe doğru edimsiz kalabilme başarısından dolayı hakkedilebilir evet o zaman alkış tabi…

Neyse güzellik demişken aklıma moda, moda demişken de tarzını pek sevdiğim Marc Jacobs geldi ben de Marc’çığımın 2013 bahar kreasyonuna bir bakıyım dedim. Aman da anlarım ne kombinler yaparım sanki de bakıyım demişim. Ben ne, kreasyon ne, kombin kim, moda ne zaman? Neyse zaten kendilerinden çok fazla da alamadığımdan ve en önemlisi şu an hayatımın para biriktirme evresi olduğundan şöyle bir hemen çabucak olmak üzere göz gezdirdim. Çantalarını çok beğendim. Beğendim ama en sonunda kendisinden bende sadece bir adet numune olan çantamı bir beş yıl daha kullanmaya karar verdim.  Her markadan bir tane almak bunu 5 yıllık kalkınma planına dahil etmek inanın ki çok ekonomik.

Neyse belki yaza bi tane alabiliriz belli mi olur, çünkü o para biriktirme hırsı bir çanta, kıyafet ya da özellikle bir ayakkabı görmeyle birden uçup gider, siz kendinizi kasada, kasadaki bayana kredi kartınızı uzatırken buluverirsiniz.

Hayat çok acımasız…

















  Bu arada elbisedeki helozonik etkilerle de elime gitarı alıp Supermassive Black Hole'ü söylemek geldi. Ama şu elbiseye gitsem o şarkı gider, kesin gider yani...

5.02.2013

Blogumun İlk Doğum Günü

Biricik blogum bir yaşını doldurdu. Dolu dolu bir yılını tamamladı. Bu süreç içinde kah güldük, kah ağladık, kah yalnız başımıza sinemalara gittik, kah bir doğum gününü birden çok kez kutlayıp 2 pasta+1 paket baklava kestik, bir baktık aday meslek mensubuyuz, bir baktık neler neler (!) olmuşuz... 

Önce günlük gibi tutup, geçmişe bir mazi demek için, o günleri unutmamak, sürekli hatırlamak için yazarken bir baktım birçok güzel insan tanımışım. Benden yorumlarını, desteklerini esirgememişler, ben her yazım sonrası onların yorumlarını bekler olmuşum... Sonra ben de takip etmişim, arada yazmamışlar, yazmamalarına kızar olmuşum; günlerim kumanda panelimi süzmekle geçmiş. İlk mimimi almışım mesela "mim mi o ne olaki?!" demişim. Sonra ben de insanları mimler olmuşum. Bir bakmışım en ummadık insandan, en ummadık bilgileri öğrenmişim. Ne güzel bir şarkı, ne güzel bir grup demişim bana tanıttıkları o grupları dinlemişim, bir çok yeni kitap ve yazar tanımışım ama maalesef hiçbirini okuyamamışım -burada hatalarım var kabul ediyorum- bir ara hiç bana göre olmayan insanları takip etmişim, bir ara bakmışım dost olabileceğim insanları es geçmişim. Bazen bir şiir okumuş, bazen yeni bir film öğrenmişim. Ama sevmişim ben bu blog işini evet, çok sevmişim. Her büyük bir hevesle başlayıp yarım bıraktığım hobilerim gibi olmamış blog; benim bir parçam olmuş yazılarım, takip edenlerim ve takip ettiklerim... 

Her ne kadar hesabımı daha öncesinden açsam da, bir türlü konspetim nasıl olsun, ne yazsam, ne etsem, tasarımımı nasıl yapsam, fotoğraf ne koysam, yok o, yok şu, yok bu derken oturup da bir yazı yazmam evde tıkılı kaldığım hafif soğuk ve -muhtemelen- yağmurlu 5 Şubat pazar gününü buldu. Birden yazdıkça yazasım geldi. Sonrasında bunu da yazarım, aa bundan da bahsedebilirim, yahu bu ne tuhaf şey bunu yazmalıyım derken and so here we are :P 

Yani heppi börtdey şirin bloğum benim :)


Önden pastalar gelsin bakalım, ağızlarımız tatlansın...


Mumlar üflensin...





Bunlar bence yenemeyecek kadar güzel olanlar...












Bunlar ağzımızın sularını akıtanlar ^_^













Star Wars fanları için : ) !!

  


 

Sonra hediyelerimize bakalım. Özellikle bu şekilde paketlenmişse. Çok zevkli...




Ve tabi ki de...



1.02.2013

Dali'nin Kaytan Bıyıkları


Midnight in Paris’te gergedan muhabbeti vardı ya, bazen ben de gergedan geyikleri yapıp ne dediğimden kimsenin anlamamasına rağmen garip gözle bakılmamayı, mantarlar yiyip neden filler görmedim ki ben ühühü diye üzülmemin kimse tarafından yadırganmadığı, aksine haklı bulunduğum o paralel evrende yaşayıp, tırnaklarını “birileri büyü yapar” paranoyasıyla kardeşine kestirip saklayan akrep manyaklığının örneği Picasso gibi davranıp “o öyle biraz delidir” deyip geçiştirilmeyi ve  türlü kurguları yüzünden dayanamayıp intihar eden –ki diğer yazılarımda belki de defalarca belirttiğim- Sylvia Plath gibi tam gazdan kendimden geçecekken yakışıklı prensin gelip beni Galler Prensesi yaptığı ve sonucunda da yine bu muhteşem hayata bile dayanamayacak kadar ruh huzursuzluğu bulunan akrep kadını Grace Kelly gibi hızlı giden bir arabayı uçurumda “acaba uçabilir miyim” gibi bir inanç yüzünden yoldan çıkarıp, öldüğümde “belki şimdi huzur bulmuştur” deyip halkımın beni bağrına basmasını istiyorum.
Şimdi burada ilişki paranoyalarımı yazarsam çok kendimden bahsedeceğim belki de bir kaç tüyo vereceğimden inanılmaz şekilde korkarak, bana dayatılan çok sevildiğim ya da sevdiğim her ilişki nihayete erdiğinden bunlar hakkında konuşmamayı yeğliyorum.
O yüzdendir ki sevmiyorum müzesine gidip güzelce çizilmiş resimleri seyredalmayı.
Ve SEVMİYORUM FOTOĞRAF GİBİ ÇİZİLMİŞ TABLOLARI...
Çünkü gerçek tüm güzelliğiyle ve bazen inanılmaz acı verici olarak zaten karşımda ve her şekilde "apaçık" duruyor. Benim ilgimi çeken o iç dünyamdaki, gösteremediğim ve dahi kelimelerle betimleyemediğim o ruh huzursuzluğumu adamın birinin çıkıp da çizebilmesi ve bunu doğa üstü özelliklere sahip olmadan sadece bilinçaltına açık, dış dünyaya yarı kapalı algılarla yapabilmesi. O çoğu kişiyi rahatsız eden çizgileri benim tam kalbimi avuçlayıp kanlarını akıta akıta sıkarken tek hissetiğim şey, göremediğim ve her yanımı kaplayan gerçeklik, eriyen zaman, ölen ikizin yumurtası.

HER ZAMAN GÜLEMEM Kİ BEN...

İspanya'ya yolunuz düşerse muhakkak Dali Müzesi gezilmeli. Beni tek korkutan şey gerçek huzurun içimde olması ve onu hiç dışarı çıkartamayıp, onunla birlikte ölecek olmak...

Saatler teknik bir ölçü birimi değil, elde tutulamayan, kaygan soyur bir kavram sadece...


Mücevherim allı pullu kelebekler değil de sade bir deniz yıldızı olabilirdi, tabi sonradan mekanik atan kalbi görmeseydim...


Nefes alıp veren mücevher...

İçimde doğamayan benden başka düşünen bir ben. Hepimiz kendi hapsimizdeyiz.