1.02.2013

Dali'nin Kaytan Bıyıkları


Midnight in Paris’te gergedan muhabbeti vardı ya, bazen ben de gergedan geyikleri yapıp ne dediğimden kimsenin anlamamasına rağmen garip gözle bakılmamayı, mantarlar yiyip neden filler görmedim ki ben ühühü diye üzülmemin kimse tarafından yadırganmadığı, aksine haklı bulunduğum o paralel evrende yaşayıp, tırnaklarını “birileri büyü yapar” paranoyasıyla kardeşine kestirip saklayan akrep manyaklığının örneği Picasso gibi davranıp “o öyle biraz delidir” deyip geçiştirilmeyi ve  türlü kurguları yüzünden dayanamayıp intihar eden –ki diğer yazılarımda belki de defalarca belirttiğim- Sylvia Plath gibi tam gazdan kendimden geçecekken yakışıklı prensin gelip beni Galler Prensesi yaptığı ve sonucunda da yine bu muhteşem hayata bile dayanamayacak kadar ruh huzursuzluğu bulunan akrep kadını Grace Kelly gibi hızlı giden bir arabayı uçurumda “acaba uçabilir miyim” gibi bir inanç yüzünden yoldan çıkarıp, öldüğümde “belki şimdi huzur bulmuştur” deyip halkımın beni bağrına basmasını istiyorum.
Şimdi burada ilişki paranoyalarımı yazarsam çok kendimden bahsedeceğim belki de bir kaç tüyo vereceğimden inanılmaz şekilde korkarak, bana dayatılan çok sevildiğim ya da sevdiğim her ilişki nihayete erdiğinden bunlar hakkında konuşmamayı yeğliyorum.
O yüzdendir ki sevmiyorum müzesine gidip güzelce çizilmiş resimleri seyredalmayı.
Ve SEVMİYORUM FOTOĞRAF GİBİ ÇİZİLMİŞ TABLOLARI...
Çünkü gerçek tüm güzelliğiyle ve bazen inanılmaz acı verici olarak zaten karşımda ve her şekilde "apaçık" duruyor. Benim ilgimi çeken o iç dünyamdaki, gösteremediğim ve dahi kelimelerle betimleyemediğim o ruh huzursuzluğumu adamın birinin çıkıp da çizebilmesi ve bunu doğa üstü özelliklere sahip olmadan sadece bilinçaltına açık, dış dünyaya yarı kapalı algılarla yapabilmesi. O çoğu kişiyi rahatsız eden çizgileri benim tam kalbimi avuçlayıp kanlarını akıta akıta sıkarken tek hissetiğim şey, göremediğim ve her yanımı kaplayan gerçeklik, eriyen zaman, ölen ikizin yumurtası.

HER ZAMAN GÜLEMEM Kİ BEN...

İspanya'ya yolunuz düşerse muhakkak Dali Müzesi gezilmeli. Beni tek korkutan şey gerçek huzurun içimde olması ve onu hiç dışarı çıkartamayıp, onunla birlikte ölecek olmak...

Saatler teknik bir ölçü birimi değil, elde tutulamayan, kaygan soyur bir kavram sadece...


Mücevherim allı pullu kelebekler değil de sade bir deniz yıldızı olabilirdi, tabi sonradan mekanik atan kalbi görmeseydim...


Nefes alıp veren mücevher...

İçimde doğamayan benden başka düşünen bir ben. Hepimiz kendi hapsimizdeyiz.
 


4 yorum:

  1. Resimden pek anlamam. Hatta hiç anlamam. Ama anladığım bir şey varsa o da Dali'nin bir "dahi" olduğu. Hem İstanbul'da hem de Ankara'daki sergilerini gezme fırsatı elde etmiştim. Gerçekten sıradışı bir adam. Keşke yolum İspanya'ya düşse :(

    YanıtlaSil
  2. ben de sergisine gitmistim ve hayran kalmıstım, o zamandan beri daliyi severim.

    seni mimledim!

    http://smektepli.blogspot.com/2013/02/mim-len-dim.html

    YanıtlaSil
  3. "Ve SEVMİYORUM FOTOĞRAF GİBİ ÇİZİLMİŞ TABLOLARI..." Bu koca cümleye tam olarak katılamam belki ama gerisini okuyunca içime hani şu eti reklam şarkısının melodisiyle bende! bende! bende !!! diye bağıran bir şeyler doluştu.=)
    Aklımı okur gibi döktürmüşsün ya..somurtkanlığıma bir gülümseyiş ekledin.

    YanıtlaSil
  4. Blogunla nice senelere :))

    YanıtlaSil