Bazen, aşk bana çok çözülemez
geliyor, bir türlü olamıyorsun sonra olunca çok şiddetli geçiyor,
sarsılıyorsun. Sonra bitince ya da geçince de etraf sessiz sakin olmuyor.
Geriye bir yıkım kalıyor. Oysaki ben aşk ve aşk çevresindeki hayatın “It’s oh
so quiet” şarkısındaki gibi olmasını isterdim.
Bazen diyorum ki gitmeliyim,
bazen diyorum ki ilerlemeliyim, bazen diyorum ki sabit kalayım-kökleneyim,
bazen diyorum ki kuş gibi özgür olayım. Yine de sabit ve köklü bir insan mizacı
yapıma daha uygun ama bunun hoşuma gittiğini söyleyemem.
Bazen hayatın kaosunun bir
dengeye ulaşması için politik davranmak, siyasi düşünmek, belki siyasete
atılmak aklımdan geçiyor. Sonra da diyorum ki “sen öyle bir insan değilsin.”
Tek isteğim All you need is love diye dünyaya haykırmak oluyor bazen, sonra bu
da belki temelsiz bir iddia deyip vazgeçiyorum.
Clark Gable efsanevi filminde
demiş ki "Frankly, my dear, I don't give a damn"
Bence gayet samimi.
Bazen diyorum ki
bazen değil “bazan” mı?
Bazen diyorum ki
eski şarkılar daha güzeldi. Yani cidden bunu çok insan diyor, işin kötüsüyse
klişe bile değil düpedüz gerçeğin kendisi. Mor ve Ötesi’nin bile eski şarkıları
ne kadar güzel. Şu an “daha mutlu olamam” çalıyor mesela. Bakıyorum, harikaymış
gayet. “Aşk bitti, aşk aptallıktı” kim bilir bunu söyledikten sonra kaç kişiye
daha aşık oldu diye düşünüyorum.
Bazen düşünüyorum,
bolca üzülüyorum, çoğu zaman endişeleniyorum, ender seviyorum.
Bazen bize 4
mevsimi de en şiddetli şekliyle yaşattığı için İstanbul’a şükran duyuyorum. Ne
karı özlüyoruz, ne yağmuru, ne sıcaklığı, ne rüzgarı… Bazen lanet okuyoruz ama
içten içe biliyorum ki birinden birini, bir yılda, normalden az yaşasak deli
gibi özleriz. Alışmışız bir kere.
Bazen diyorum ki
“İstanbul sen ne güzelsin öyle!”
Bunu bazen
demiyorum, trafiğe takılmadığım her dakika diyorum.
İstanbul çok
güzel, İstanbul’u seviyorum.
Bazen diyorum ki
keşke arkada alkışlayanlardan değil de önde mücevherlerini şakırdatanlardan
olsam. Bu yaşıma kadar halktan oldum, belki süper zengin olma vaktim gelmiştir,
he ne dersiniz?
Bazen diyorum ki
“are you talking to me?!”
Bazen diyorum ki
“offf”, bazen diyorum ki “pofff”
Ama mesela bazen
“acaba?”, ya da “keşke” diyorum da, bunları bak dememek lazım işte. Bunları
bazen de demeyeceğim.
Bazen diyorum
pozitif mi düşünsem? İşte bu nedenle tüm kişisel gelişim kitaplarını alasım,
OSHO’yu yalayıp yutasım, Krishnamurti’den dersler alasım geliyor. Hani güç
içten gelir diyorlar ya bir de “may the force be with you” diyorlar ama
ikincisinin konuyla pek alakası yok.
Bazen diyorum
“arasam?” bazen istiyorum “arasa!”
Casablanca’da
deniyor ya “play it, play as time goes by” ve ben hala o filmi izlemedim.
Ingrid Bergman da hoş bir kadın bence.
Bazen de diyorum
ki bazı anlar daha uzun olmalı, upuzun olmalı, hayatımı sarmalı, bırakmamalı.
Mutlu anlar bence hep daha uzun olmalı, bazen mutlu olunmamalı, sık sık mutlu
olunmalı ama hep huzurlu olunmalı.
Huzur iyidir.
nefis bu nefis.
YanıtlaSilişte hayat.
vee evet huzur olmalı.
:)
Deepçiğim bir gelmişsin pir gelmişsin bloguma :)
SilHuzur olsun, aşk da olsun ama yaz geçmeden olsun, çabuk olsun :)
Benimde vardı böyle bir yazım nasıl tanıdık geldi birden :)
YanıtlaSilAma doğru yoldasın gibi geldi bana :)
http://fundaerbek.blogspot.com/2012/02/bazen.html
ay evet yaa, aynı tema olmuş ama sen daha pesimistsin bana göre yahu.
Silİnsan bazen düşünüyor işte, bazen esiyor demek ki :))