Mesela insanın yaşlanınca eğer evlenmeyip, tek kalırsa
geri kalan hayatının nasıl olacağını tahmin edebilmesi de önemli.
Eğer giderek yalnızlaşan bir
hayatım olursa büyük ihtimal kendimi kariyere adayıp otomatikleşmem gibi
geliyor bana.
Ya da hepimizin bellediği çok
kedili kadınlardan biri olamam… Hayvanları eve hapsetmeyi bencillik olarak
görüyorum, ki aman aman hayvan sevmememe rağmen -ki bu aklımda olan tamamen
başka bir yazının konusu…-
Önümde 2 seçenek var, ya benim
gibi bekar arkadaşlarımla arada bir buluşup eve gittiğinde ağlayan insan olmak…
Ya da –ki ilkinin sonu da buna
varıyor büyük ihtimalle- kendine hayali hayatlar kurup bunu yaşayan, zaman
zaman kendine zarar veren, şizofrenik bir tip olmak.
Geçen gün arkadaşımla
konuşurken “evde oturup kendi hayatımı daha mutsuz nasıl yaparım diye mi
düşünüyorsun allasen?” sorusunun devamında ikimiz de bu kanıya vardık. Erkek
mantığı kendisi olayı daha hafife alırken ben içten içe doğru olduğunu
biliyorum.
İnsanın hayatının çok daha
fazla mutsuzluklarla dolu olduğunu hissetmesi basitçe pesimistlik olarak mı,
paranoyaklık mı olarak adlandırılır bilmiyorum ama içten içe bunun altıncı
histen kaynaklanan ve gerçeklik taşıyan bir düşünce olmamasını istemekteyim.
Kaldı ki bunun sebebinin sadece tek olmam değil, ilerde evlenirsem daha büyük
sıkıntıların beni beklemekte olduğunu da düşünüyorum bazen.
Yani aslında konu keşke
başladığım gibi evde kalmak olsa.
Hayatımın Sylvia Plath gibi
sonlanacağını, hatta aksinin mümkün olamayacağı hissini bir atabilirsem, yüzüme
karşı “sen hayatında hiç mutlu olamayacaksın” diyen şahsın karşısına geçip “ne
kadar mutlu olduğum yüzümden de okunmuyor mu” dediğim günü umursamayacak kadar
mutlu olabileceğim sanıyorum.
I would admire the
deep gravity of it, its timeless eyes.
I would know you were serious.
There would be a nobility then, there would be a birthday.
And the knife not carve, but enter
Pure and clean as the cry of a baby,
And the universe slide from my side.
I would know you were serious.
There would be a nobility then, there would be a birthday.
And the knife not carve, but enter
Pure and clean as the cry of a baby,
And the universe slide from my side.
Bu genel düşüncelerin değildir umarım bi anlıktır diye düşünüyorum, mutsuz edebiliyosan kendini mutlu da edebilirsin bence :)
YanıtlaSilÖyle mi diyorsun, pek başarılı olamıyorum ama... Sanırım spora devam etmem gerekli, kendim için bir şeyler yapayım ;)
SilYap tabi hiç durma bende yapıcam :)
Sil100. Kişiye bi hediyeniz olacak mi Gamze Hanım ?
YanıtlaSil100. kişiye ödül beni takip etmesi olacak :))
SilBilmiyorum belki anca bir mutluluk yazısı olabilir :)
Hakkınızda da yeni haberler duyduk erol bey, umarım daha iyi olmuştur, inşallah her şey daha güzel olacak sizin için...
Hayat dediğin şey çok istenilse de planlanamıyoru maalesef :)
YanıtlaSilplanlamadan ziyade bazı insanlar bir şekilde mutlu olmanın yolunu buluyor, sanırım onu yapmabilmek lazım.
SilReçeteyi yazıyorum Gamze;
Sil"Albert Camus-La mort heureuse" Ben bu kitaba hayranım.
Sakın Virginia Woolf okuma derim. Belki biliyorsun, kendisinin şiddetli bir hayranıyım ve diyebilirim ki "kadın pesimistin önde gideni". Hele bir de "Mrs.Dalloway" ve "To the Lighthouse" kitapları.. Özellikle ikincisini okurken ağlayasım geldi zaman zaman. Çünkü mutluluğun bizlerden çok uzakta olduğu gerçeğini yüzüme tokat gibi yedim o kitabı okurken. Ben de sürekli sonumun Woolf gibi olacağından korkuyorum; ama tam da o anlarda aklıma Camus geliyor ve hayatımı kurtarıyor.
YanıtlaSilYa Zihin ben Virginia Woolf hiç okumadım açıkçası, sadece isim olarak ve intihar ettiğini biliyordum, hatta şimdi senin yorumunla kitaplarına ve hayatına bir göz gezdirirken izlemediğim The Hours filminin de kendi hayatını anlattığını öğrendim -evet o ara baya bişeyler kaçırmışım demek-.
SilŞimdi ben Camusla ikisini de okumak istedim ama, bu şey gibi oldu "sakın o kırmızı düğmeye basma!"
Bize kesinlikle yapmamamız söylenen şeyleri inatla yaparız ya onun gibi :)
Kendi halinde bir Woolf hayranı olarak şunu öneririm sana; The Hours filmini "Mrs.Dalloway"i okuduktan sonra izle. Çünkü ancak o şekilde film anlam kazanıyor. Yoksa birçok detayın farkına varılmadan geçilip gidiliyor :)
SilCamus'yü kesinlikle öneririm; çünkü o adam bana hayatın gerçeğini anlattı. Açamadığım birçok kapının ardında yatanı gösterdi bana. Ona minnettarım.
"mutluluğun formülü çok açık; bir sen bir ben bir de bebek" diyerek iğrençleşirsem bana kızmazsın di mi? hatta anla halimi yani. okurken daha da düşündüm. ayrıca ben de hayvanları sevmiyorum pek :( yani karşıdan falan köpek seviyorum bi :) oof yoga da mı mutlu etmiyo??
YanıtlaSililerde mutlu olucağımız günler dilerim şekerim.
öperim.
yogaya gidemiyorum ki kuulumsum, işte İstanbul yoğunluğu, trafiği...
SilYok yok her geçen gün alttaki yazımdaki fikrimi daha bir savunuyorum, daha da gidesim geliyor gerçekten. Bir sen bir ben bir de bebek mi hımm aslında olabilir yahu, bence gayet mutlu edebilir ;)
aslında şu ev fikri fena değil sonu ağlamak da olsa :)
YanıtlaSilo değil de umutsuz olma. bence çok mutlu bi hayatın olucak!
ay aman aman miacığım umarım ;)
Sil