Hayatım
boyunca melankolik melankolik takıldım ve hala da bu şekilde takılmayı gururla
sürdürüyorum. Hatta bu bunalımımı “Bunalım kız” adlı bir çizgi roman yazarak da
sürdürdüm. Benim için hava hep yağmurluydu, ben ne yapayım?
Bu
“Bunalım Kız” lisedeyken çok tuttu, bestseller oldu, kapış kapış gitti. Çünkü
alanında ilk ve tekti. Çizgi roman derken sanki gerçekten çizebilir gibi bir
havaya büründüm ya sanal alemin güzelliği. Yine de milleti kandırmak gibi
olmasın, çizdiğim de aynı yanda Microsoft Paint 5.1 sürümüyle yaptığım çizim
kadar şahaneydi. Ama koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler hesabı benim de bu çizgi romanım oturduğum sıra ve
arkamda devamı boyunca tam 5 reytingle top 1’deydi. Sadık okuyucularım
beklediğinden her edebiyat ve edebi metinler derslerinde ben de kendi eserimi
yaratıyordum. Ama lakin o günler çok geride kaldı. Bunun sebebiyse geçirdiğim
kaza sonucu parmaklarımın kırılması ve bir daha çizemeyecek olmam falan değil,
büsbütün yeteneksizliğimdi.
Ben
her zaman derim “yaratıcıyım ama yeteneksizim”. Maalesef sanatçı olup bohem bir
hayat sürmek istiyorsanız bu ikisi biraz da üzerine hırs serpiştirip hayat
fırınında 250°C’de pişirmek gerekiyor. Üzerine bir de çevre oldu mu kapış kapış
gider. Ama benim durumumda bu pek mümkün değildi dediğim gibi. O nedenle
sıradan bir meslek seçip hayatımın ileriki tüm dönemlerinde giderek daha da
mutsuzlaşan bir hayat sürmeyi kendime uygun gördüm ve mis gibi geçinip
gidiyorum.
Ay
nasıl bir hayat bu yaa, intihar edeceğim gerçekten şu an, öylesine bir bunalım.
Bir
ben varım bir Kutlukhan Perker gerçeği var yaa. Nasıl kıskanıyorum o adamı, nasıl
kıskanıyorum. Hayallerinin peşinden koşup gidenleri enselerinden tutup aşağıya
düşüresim var. Nasıl bir insanım ben?
Bir
de bu adam Society of Illustrators’ın ilk ve tek Türk üyesiydi dedilerdi bilmiyorum
şu an bu gerçek değişti mi, beni aldılar haberim yok mu mesela?!
Bu
adamın bir G. Willow Wilson’un yazıp kendisinin çizdiği “Cairo”, bir de
kendisinin hem yazdığı hem çizdiği “Insomnia Cafe” adlı grafik romanları var.
Air falan da var ama dallandırıp budaklandırmak istemiyorum, benim işim değil
bunlar, isteyen alıp okusun, ilgilensin hiç umrum olmaz. Ben açıp okumam bile,
tenezzül etmem. –yazar burada gözyaşlarına boğuluyor-
Hay
sinirim bozuldu şu an fırının kapağını açıp Sylvia Plath gibi intihar edesim
var. Bu görüntümü de Roy Lichtenstein çizecekse,
kendimi bu uğurda şu an feda etmeye hazırım. Neyse hep Yiğit Özgür okumakla
falan olmaz, çizgi dünyası bundan epey geniş. Gerçi hepsine yetişmeye imkan
yok. Ama ben yine de Perker eserlerine bir bakıp döneceğim tekrardan.