6.04.2012

Bir Hayatı Mahvetmek Için Gerekli Süre


Böyle çocukken daha neşeliydik falan diyorlar ya nasıl özeniyorum o çocuklara anlatamam.

Ben çocukken öyle çok neşeli ya da umursamaz falan değildim çünkü. Gayet mutsuz ve çevremde olanlara müdahale edebilmek için çok yetersizdim. Bu nedenle büyümek ve kendi kendime yetebilmek istedim hep. Çocukluk deyince aklıma ilk bu his geliyor.

Bu arada şarkıyı da dinleyelim bir yandan : 




Bu hisle çocuk olmak o kadar kötü mü bilemiyorum. Yani olması gereken bu değildir herhalde diye tahmin ediyorum. Çünkü insanlar genelde böyle tarif etmiyorlar.

Hani bir sıralama yapacak olsak

1)      0-3 yaş: Mal mal bakınmak, ağlayarak gaz çıkarma isteği ya da acıktığının sinyallerini verme evresi, yemek yemeyi falan öğrenmek, yürüme gibi temel alanlarda kendini geliştirme, her türlü objeyi ağzına sokarak dünya farkındalığı kazanmak, neyi ağzına sokmaması gerektiğini öğrenmek…
2)      3-6 yaş: Her türlü gıcıklık yaparak kendini ispatlamaya çalışmak, vıcık vıcık ağlamalar etmeler, bir tuhaf haller. Etrafında olup biteni kendi algılayamayacakmış gibi sürekli sorular sorup çevredekileri bunaltmak. “Ne”, “ama neden”, ”niye bu böyle” soru kalıplarını sıkça kullanmak, etrafı bunaltmak…
3)      6-10 yaş: Okula gitmek, gitmemek için ağlamak-etmek, onu bunu görüp istemeyi daha da abartıp hayatın temel prensibi haline getirmek, ders çalışmamak, çalışmak için ille birilerinin sormasını beklemek, yatmamak-buna bağlı olarak kalmamak, şımarıklığın son evresine geçiş…

Benim “sıradan bir çocuk nasıl evrelerden geçer?” sorusuna vereceğim cevap tıpatıp böyle. Ha ben böyle değildim işte buna yanıyorum. Bir de “aa tek çocuk musun” falan diyorlar ya çok yanlış ediyorlar. Tek çocuk eğer annesi babası genç ise hele hep yalnızdır, hep tek başınadır. Aile içi bir sorun olduğunda, sorunu kendisinde arar, kendisinde aramasa bile ne yapabilirim diye düşünür durur. Bana ne o da düşünmüyor diyip bile kendini teselli edemez çünkü öyle bir “o” yoktur. Aile kavramı oturduğunda kendi de olgunlaşmıştır artık. Geriye dönüp bir bakar ki hiç “bana ne yaaaa ben de istiyorum” dememiş “bana onu alın alııaaaannn” diye tutturmamış, “gitmicem işteeee, kalçam ben burdaaa” diye höykürmemiştir. Ay iyi ki de yapmamıştır, öyle çocuk mu olur allasen?

 
Doğduğumda Zeki Müren’mişim.

Çocuk dediğin benim gibi de olmaz ortasını bulmak lazım.

O kadar mutsuzdum da intihar gibi şeyleri gerçek anlamda hiç düşünmedim. Zaten intihar deyince ilk aklıma “ben ölürsem annem naaaparrr?” sorusunu soruyorum, o düşüncenin en ufak bir kırıntısını bile yüreğim kaldırmıyor canım annem benim, hiç üzülmesin o.

İnsan nasıl kendine kıyar; güzelim güneş ışığını görmeyi, tüm o rengarenk çiçekleri, ay ışığını, denizi, yakamozları, karı, yağmuru, rüzgarı, annesinin ellerini, birini sevmeyi, aşık olduğun birini öptüğündeki hissi, ağladıktan sonra sevdiğin bir şarkıyı dinlediğinde aldığın o yorgun hüznü, saçlarına doğru şekil verdiğinde içine doğan tatmin olma hissini, vanilyalı dondurmayı, sütlü kahveyi, iyi pişmiş et ve yanındaki patates püresini, kuru kayısıyı, dalabildiğin kadar derine daldıktan sonra suyun üstüne çıkıp verdiğin o nefesin zevkini,  bittiğini sandığı pili dişleyerek mp3 playerı tekrar çalıştırabilmenin verdiği mutluluğu, sevdiğin birine sarıldığında hissettiğindeki güveni, bir sınavı geçtiğindeki aldığı tarifsiz gazı, çok kötü geçen bir kışın ardından gelen ilkbahar esintisinin tadını bırakır da bilmediği bir yere gitmeyi seçer? Manyak mısınız yahu?

Kurt Cobain’in kendi kafasını bir tüfekle uçurmasının ardından 18 sene geçmiş, ne çok! Oysa ki şu an grubunu dağıtmış paralarını yiyor, pop müziğe geçmeye hazırlanıyor ya da Rihanna veya Britney Spears’la düet çalışmaları yapıyor olabilirdi. Belki de Radiohead gibi daha tuhaf, deneysel müzik yapmaya kendini adardı, bilemeyiz. Zaman gösterecekti ancak gösteremedi. Ben çok severim şarkılarını hala da dinlerim, severim diyorum ya ne sevmesi yaa albüm albüm ezberledim hepsini :/ Ama bundan sonra konsere gidebileceğim grupların albümlerini dinlemeye kendimi verdim, böylece “aaa bilmem hede hödö geliyormuşşş” dediklerinde ben de “hobareyyyy!!” diyebileceğim. Uzun vadeli müzikal ilgi alanı planım bu!


He ne diyorduk, 27 yıl bir insanın hayatını mahvetmesi için yeterli bir zaman.  Kurt de pek bi güzel mahvetti, şimdi paralarını Courtney yiyor. Ayy çok feci yazının devamını yazamayacağım.


Umarım başta açtığım şarkıyı dinlemişsinizdir bir yandan, aslında bir Nirvana şarkısı değil bir cover ama gayet hüzünlü bir şarkı. İntihar şarkısı olarak da gayet gideri de var. Böyle temaya böyle şarkı…

Aslında mutsuzlukla yaşamak çok kötü bir şey ama insan mutsuz yaşamaya da alışıyor. Her şeye alışıyor insan derler ya işte buna da alışıyor, bundan daha kötü ne olabilir? Yazıda ana tema ne bilmiyorum, bir mutlu bir mutsuz paradoks rezalet bişey oldu çıktı ben de anlamadım neden böyle oldu?! Tekrardan 9. Paragrafa dönebiliriz “insan kendine nasıl kıyar” sorusuna cevap aradığım ama bulamadığım o yer, evet.

Yani intihar kötü, yaşadığın sürece de umut var… Yani… Sanırım…

P.S. : Şarkının adı Seasons In The Sun olmakla beraber burada Kurt davul çalmaktadır. Parça da gayet hüzün barındırıyor, böyle neşeli gözüküp insanı dağıtan şarkılardan yani... En sevdiğim... Bir de pembe iyidir.

7 yorum:

  1. tebessümle okudum ben bu yazıyı.. doğduğumda Zeki Müren'mişim :))

    yaşadığımız sürece umut var evet, hatta ne demiş ünlü düşünürlerimiz "bir umuttur yaşatan insanı" :)

    YanıtlaSil
  2. ciddi bir çocuktum evet. "ay bu çocuk çok hiperaktif çok zeki" değil, "ay bu kız da ne olgun, ne aklı başında" olandım maalesef.

    YanıtlaSil
  3. "Doğduğumda Zeki Müren’mişim." kısmında koptum :D

    Şarkıyı ilk defa duyuyorum ve içtenlikle diyebilirim ki "bayıldım". Sabahın şu saatinde dört beş defa dinledim üstüste. Teşekkürler.

    İntihar kısmına gelince, evet bence de saçma bir eylem. Kendine kıyıp kıymamak o kadar önemli değil de bahsettiğin şeyleri düşününce (özellikle püreyi) insan nasıl basıp gider gerçekten akıl alır gibi değil. Ama zaten intihar eylemi de akılla mantıkla açıklanabilecek birşey değil sanırım. Delisi olduğum Virginia Woolf'a selam olsun. O da bizi bırakıp gitti bir bahar sabahı :(

    YanıtlaSil
  4. Zihnin Arka Sokakları, şarkıyı beğendiğine sevindim. Aslında ben de baya geç buldum sayılır o nedenle paylaştım zaten.

    Hayat güzel, ancak ben intihar eyleminde kafasını fırına sokan Sylvia Plath'i her zaman tek geçerim. Çok kötü yahu :/

    YanıtlaSil
  5. cok hos bi yazi olmus canim begenerek okudum:) Bu arada senin gibi bi izleyicim oldugu icin cok mutlu oldum :D

    YanıtlaSil
  6. Şirinlik şekerlik tebessümlük bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  7. Sen öyle bir yazdın ki ve ben öyle bir öldüm..

    YanıtlaSil