Andy Warhol’a gerçekten hayranlık duyuyorum. Hayatı
boyunca tam olarak ne yaptığı ya da ne yapmadığı hiç belli olmayan süper ünlü
ve hatta akım öncüsü falan olduğu bile iddia edilen yegane, şahsına münhasır
bir insan, hayatta tam olarak olmak istediğim şey!
Bir sürü şeysin ama tam olarak hiçbiri değilsin. Hani seni
tanımlandıramıyorlar, film çekiyorsun yönetmen değilsin, bir grup keşfediyorsun prodüktör değilsin.
Bir şeyler yapıyorsun ama oluşturduğun kavramların hiçbirine uymuyorsun… Süper
bir şey! “Ya onlar grup kurarlarken ben
yanlarında durdum, direktif falan verdim ama” gibi. Eğer birileri bir grup
kuracaksa ben de yanlarında durucam, ilham vereceğim insanlara, belki ben de
bilmem ne art öncüsü olurum, süper olur. Zaten Warhol’la aynı gün doğduğum
söylenegeliyor, belki yıldızsal bakımdan da artı bir şansım vardır, belli olmaz
böyle işler.
Geçenlerde Edie Sedgwick’in hayatının anlatıldığı Factory
Girl filmini izledim. Kadın hayatını nasıl da mahvediyor, çok ilgi çekici. Hep
başarıya ulaşan hikayelerin bilindik, klişe ama içini dolduran o tatmin olma
havası, o motive eden enerjisi yerine, yıkımla sonuçlanan hikayelerin moral
bozucu, darmadağın edici ve içinde büyük bir boşluk bırakan o hissini tatmak
bana göre çok daha tercih edilesi.
Yapılan bir araştırmaya göre insanı yaşamaya teşvik eden,
moral düzelten filmlerden biri Forrest Gump olarak gösterilmiş. Forrest Gump
zaten sevilmeyecek bir film değil gözümde. Sevmedim diyeni bir sorgularım yani
o derece. Gerçekten de insanı tuhaf bir biçimde mutlu eder, oysaki gayet de
kötü olayları barındıran bir filmdir ve hatta geneli itibariyle mutlu bir film
değildir, Forrest Gump. Orda da yine bir kendini mahveden bir karakter var
hatta ben yine kendisiyle derin bir empati içindeyim yani “Jenny” ile. Koskoca
filmi bu karakter yüzünden sevmiyorum tabii. Ama “çok da yüksekten uçmayın
sonra kötü yola düşersiniz” dersi de biraz filmin muhafazakarlığını gözler
önüne seriyor. Belki mutlu olacaktı Jenny, ot çeke çeke mükemmel besteler
yapacaktı, Forrest’ın elinden tutacaktı? Olasıydı yani, bu açıdan Jenny’e
üzülüyorum. Mutluluğuysa edepli Forrest buldu. Zaten biraz aptalsanız gayet
mutlusunuzdur, ama mutsuz olmanız akıllı olduğunuzu da göstermez.
Her neyse… Bu Factory Girl gerçekten kızın sefilliğin
ötesindeki berbat hayatını gözler önüne sererken, biz de kendi hayatımızı
sorgulama imkanı buluyoruz mu diyeceğim? Hayır tabi ki… Ben direk Andy’i
sorguladım. Pis, sapık, kan emici adam nasıl bıraktı kızı öyle başıboş,
çaresiz… Umurunda bile olmadı adamın, çekip gitmiş öylece meğerse. Artık bundan
sonra o Andy denen adıma hiç sevgim kalmadı ve tüm diyeceklerim bu kadar ama
hayranlık ve üst paragraftaki kısımlar baki.
Bir insanın hayatı, kişinin kendi elinde. Siz isterseniz onu
güzelleştirir, isterseniz rezalet bir biçimde yaşayabilirsiniz. Bu size kalmış,
bundan daha adil bir seçim olabilir mi? Şimdi herkesin bildiği şeyleri
söylemeye gerek yok sadece her zaman bir çıkış noktası vardır ama özellikle
karşısına kurtulmak için pek çok fırsat çıkan insanların fırsatları tepip kendilerinden
bu şekilde vazgeçmesi bana çok enteresan geliyor. İnsan kendini bu kadar mı
sevmez? İnsan kendinden neden vazgeçer?
Yani düşünün bir Andy Warhol bile 8 saatlik uyku filmi
çekerek kendini akım öncüsü ilan ediyor biz boş boş oturuyoruz, böyle bir
dünya. İlk iş olarak, iş arkadaşımı 8 saat çekip “iş yerinde ruhsal döngüler”
gibi sanatsal bir isimle film olarak pazarlayacağım, sonra bulabildiğim tüm
konserve kutuları boyayacağım ve ben de bir pop artçı olarak yoluma devam
edeceğim. Bu yeni bir şey değil ki taklitçilik derseniz cevabım da gayet edebi
bir şekilde “hadi be ordan” olacak. Bu bir başlangıç çünkü kendi yolumu bulmam
için biraz özüme dönmem, iç disiplinimi falan sağlamam gerekiyor, böyle böyle
oluyor bu işler.
İçsel dünyamda bir yolculuğa çıkmadan evvel, kendimi
Warholize ettim. Baktım güzel oldu. Paylaşıyım dedim.
P.S.: Yukarda bahsettiğim en mutlu edici vs. filmler içinde
bir de “İçimdeki Deniz” vardı. İnsanlar bu filmle nasıl mutlu olmuş anlam
veremedim. Ben içimde bir yumruyla izledim sonra da moral bozukluğuyla gidip
yatmışımdır herhalde; geçmiş zaman hatırlamıyorum. Manyak mısınız be, ötenazi
temalı bir film insanı mutlu eder mi? Nasıl listeyse artık, “hahahaaa o felçli
ben değilim, baaaak nasıl da zıplıyorum ediyorummm heyoooo” diyen insanlar falan
var heralde. Olabilir. Hüzünlü hikayeler beni sadece hüzünlü yapıyor ve bu
konuda diyeceklerim bu kadar!
Güzel yazı olmuş.
YanıtlaSiljim carrey nin oynadığı Yes Man i izledin mi bilmiyorum ama o tarifde anlatılan mutluluk filmi bence odur.
Bu arada "Zaten biraz aptalsanız gayet mutlusunuzdur, ama mutsuz olmanız akıllı olduğunuzu da göstermez" :) güzel tespit.
Yes Man'i izlemedim açıkçası,bir ara bir bakayım.
YanıtlaSilTespitim aslında klasik "cehalet mutluluktur" iddiasının cümleye dökülmüş biçimi ama beğendiğinize sevindim erol bey ;)
mimlendiniz şekerim :)
YanıtlaSilhmmm sanırım ızlememıstım bende ızleyeyım tavsıyene gore.
YanıtlaSilmimledim canım seni:))
ya ben de andy warhol hayranıyım öyle böyle değil hem de. müthiş bir hayranlık duyuyorum! factory girl filmini tabi ki seyrettim :) amaa sen andy warhol felsefesini okudun mu? bilmiyorum tabi onunla aynı şekilde düşünüp düşünmeyeceğini ama bana söylediği birçok o kadar doğru geliyor ki hani bir tek bir iki konserve kutusundan çok karakteri için seviyorum!
YanıtlaSilAndy sadi felsefeden ibaret zaten,etini sıksan pop art akıyor.
YanıtlaSilBen de kendi adıma şöhret olacağım 15 dk.yı bekliyorum.