10.04.2012

Warholize Me




Andy Warhol’a gerçekten hayranlık duyuyorum. Hayatı boyunca tam olarak ne yaptığı ya da ne yapmadığı hiç belli olmayan süper ünlü ve hatta akım öncüsü falan olduğu bile iddia edilen yegane, şahsına münhasır bir insan, hayatta tam olarak olmak istediğim şey!

Bir sürü şeysin ama tam olarak hiçbiri değilsin. Hani seni tanımlandıramıyorlar, film çekiyorsun yönetmen değilsin,  bir grup keşfediyorsun prodüktör değilsin. Bir şeyler yapıyorsun ama oluşturduğun kavramların hiçbirine uymuyorsun… Süper bir şey!  “Ya onlar grup kurarlarken ben yanlarında durdum, direktif falan verdim ama” gibi. Eğer birileri bir grup kuracaksa ben de yanlarında durucam, ilham vereceğim insanlara, belki ben de bilmem ne art öncüsü olurum, süper olur. Zaten Warhol’la aynı gün doğduğum söylenegeliyor, belki yıldızsal bakımdan da artı bir şansım vardır, belli olmaz böyle işler.

Geçenlerde Edie Sedgwick’in hayatının anlatıldığı Factory Girl filmini izledim. Kadın hayatını nasıl da mahvediyor, çok ilgi çekici. Hep başarıya ulaşan hikayelerin bilindik, klişe ama içini dolduran o tatmin olma havası, o motive eden enerjisi yerine, yıkımla sonuçlanan hikayelerin moral bozucu, darmadağın edici ve içinde büyük bir boşluk bırakan o hissini tatmak bana göre çok daha tercih edilesi.

Yapılan bir araştırmaya göre insanı yaşamaya teşvik eden, moral düzelten filmlerden biri Forrest Gump olarak gösterilmiş. Forrest Gump zaten sevilmeyecek bir film değil gözümde. Sevmedim diyeni bir sorgularım yani o derece. Gerçekten de insanı tuhaf bir biçimde mutlu eder, oysaki gayet de kötü olayları barındıran bir filmdir ve hatta geneli itibariyle mutlu bir film değildir, Forrest Gump. Orda da yine bir kendini mahveden bir karakter var hatta ben yine kendisiyle derin bir empati içindeyim yani “Jenny” ile. Koskoca filmi bu karakter yüzünden sevmiyorum tabii. Ama “çok da yüksekten uçmayın sonra kötü yola düşersiniz” dersi de biraz filmin muhafazakarlığını gözler önüne seriyor. Belki mutlu olacaktı Jenny, ot çeke çeke mükemmel besteler yapacaktı, Forrest’ın elinden tutacaktı? Olasıydı yani, bu açıdan Jenny’e üzülüyorum. Mutluluğuysa edepli Forrest buldu. Zaten biraz aptalsanız gayet mutlusunuzdur, ama mutsuz olmanız akıllı olduğunuzu da göstermez.

Her neyse… Bu Factory Girl gerçekten kızın sefilliğin ötesindeki berbat hayatını gözler önüne sererken, biz de kendi hayatımızı sorgulama imkanı buluyoruz mu diyeceğim? Hayır tabi ki… Ben direk Andy’i sorguladım. Pis, sapık, kan emici adam nasıl bıraktı kızı öyle başıboş, çaresiz… Umurunda bile olmadı adamın, çekip gitmiş öylece meğerse. Artık bundan sonra o Andy denen adıma hiç sevgim kalmadı ve tüm diyeceklerim bu kadar ama hayranlık ve üst paragraftaki kısımlar baki.

Bir insanın hayatı, kişinin kendi elinde. Siz isterseniz onu güzelleştirir, isterseniz rezalet bir biçimde yaşayabilirsiniz. Bu size kalmış, bundan daha adil bir seçim olabilir mi? Şimdi herkesin bildiği şeyleri söylemeye gerek yok sadece her zaman bir çıkış noktası vardır ama özellikle karşısına kurtulmak için pek çok fırsat çıkan insanların fırsatları tepip kendilerinden bu şekilde vazgeçmesi bana çok enteresan geliyor. İnsan kendini bu kadar mı sevmez? İnsan kendinden neden vazgeçer?

Yani düşünün bir Andy Warhol bile 8 saatlik uyku filmi çekerek kendini akım öncüsü ilan ediyor biz boş boş oturuyoruz, böyle bir dünya. İlk iş olarak, iş arkadaşımı 8 saat çekip “iş yerinde ruhsal döngüler” gibi sanatsal bir isimle film olarak pazarlayacağım, sonra bulabildiğim tüm konserve kutuları boyayacağım ve ben de bir pop artçı olarak yoluma devam edeceğim. Bu yeni bir şey değil ki taklitçilik derseniz cevabım da gayet edebi bir şekilde “hadi be ordan” olacak. Bu bir başlangıç çünkü kendi yolumu bulmam için biraz özüme dönmem, iç disiplinimi falan sağlamam gerekiyor, böyle böyle oluyor bu işler.

İçsel dünyamda bir yolculuğa çıkmadan evvel, kendimi Warholize ettim. Baktım güzel oldu. Paylaşıyım dedim.



P.S.: Yukarda bahsettiğim en mutlu edici vs. filmler içinde bir de “İçimdeki Deniz” vardı. İnsanlar bu filmle nasıl mutlu olmuş anlam veremedim. Ben içimde bir yumruyla izledim sonra da moral bozukluğuyla gidip yatmışımdır herhalde; geçmiş zaman hatırlamıyorum. Manyak mısınız be, ötenazi temalı bir film insanı mutlu eder mi? Nasıl listeyse artık, “hahahaaa o felçli ben değilim, baaaak nasıl da zıplıyorum ediyorummm heyoooo” diyen insanlar falan var heralde. Olabilir. Hüzünlü hikayeler beni sadece hüzünlü yapıyor ve bu konuda diyeceklerim bu kadar!

6 yorum:

  1. Güzel yazı olmuş.
    jim carrey nin oynadığı Yes Man i izledin mi bilmiyorum ama o tarifde anlatılan mutluluk filmi bence odur.
    Bu arada "Zaten biraz aptalsanız gayet mutlusunuzdur, ama mutsuz olmanız akıllı olduğunuzu da göstermez" :) güzel tespit.

    YanıtlaSil
  2. Yes Man'i izlemedim açıkçası,bir ara bir bakayım.

    Tespitim aslında klasik "cehalet mutluluktur" iddiasının cümleye dökülmüş biçimi ama beğendiğinize sevindim erol bey ;)

    YanıtlaSil
  3. hmmm sanırım ızlememıstım bende ızleyeyım tavsıyene gore.
    mimledim canım seni:))

    YanıtlaSil
  4. ya ben de andy warhol hayranıyım öyle böyle değil hem de. müthiş bir hayranlık duyuyorum! factory girl filmini tabi ki seyrettim :) amaa sen andy warhol felsefesini okudun mu? bilmiyorum tabi onunla aynı şekilde düşünüp düşünmeyeceğini ama bana söylediği birçok o kadar doğru geliyor ki hani bir tek bir iki konserve kutusundan çok karakteri için seviyorum!

    YanıtlaSil
  5. Andy sadi felsefeden ibaret zaten,etini sıksan pop art akıyor.
    Ben de kendi adıma şöhret olacağım 15 dk.yı bekliyorum.

    YanıtlaSil