Bir yandan da şarkıyı dinlersek daha anlamlı olur...
Bazıların hayatı Tango gibi oluyor, bazılarınınsa vals gibi. Bazı insanlar küt diye yere çarpıyor, pat diye yükseliyor, en çılgın aşkları istiyor, en uçarı aşkları buluyor, deli gibi kavga ediyor, deli gibi barışıyor, deli gibi sevişip, deli gibi ayrılıyor, ayırılınca avaz avaz ağlayıp, mutlu olunca çılgın gibi kahkahalar atıyor.
Bazıların hayatı Tango gibi oluyor, bazılarınınsa vals gibi. Bazı insanlar küt diye yere çarpıyor, pat diye yükseliyor, en çılgın aşkları istiyor, en uçarı aşkları buluyor, deli gibi kavga ediyor, deli gibi barışıyor, deli gibi sevişip, deli gibi ayrılıyor, ayırılınca avaz avaz ağlayıp, mutlu olunca çılgın gibi kahkahalar atıyor.
Bazılarıysa huzuru buluyor, işlerinden
aşklarına geçişi sakin sakin oluyor, istekleri ortalama ama rahatça oluyor şiir
gibi geçişleri oluyor hayatlarında. Yüzlerinde hep sakin bir gülümseme oluyor…
Ama konumuz bu insanlar değil.
Yıllardır gitmediğimden o zamanlar bir
klasik konsere gitme isteğiyle yanıp tutuşuyordum. “Buna mı gitsek, bu mu olsa,
ya o gün de işim vardı” gibi nedenlerden uygun konseri-günü-yeri bulamamamızdan
sonra çok yakın arkadaşım “Benyamin Sönmez diye birinin viyolonsel-piyano
resitali var gitsek mi” dedi. Ben de tamam dedim. 5.-TL gibi de bir fiyatı
vardı, “BeşTürkLirası” şaka gibi. Oysaki zaten yer bile uygun olduğundan çok
daha fazlasını bile verirdim.
Herhangi bir klasik sanat etkinliğine katılmayan pek anlayamayabilir ama bir konsere ya da baleye gittiğinizde hissettiğiniz şey televizyonda izlediğinizle ya da mp3 çalarlarınızda dinlediğinizle alakası yoktur. Yoktur yani “daha etkileyicidir” bile diyemeyeceğim. Tekrar ediyorum “alakası yoktur”
Benyamin Sözen konserine biz ve bizim
gibi 10-20 kişi dışında bazı okullarda grup şeklinde öğrenciler de gelmişti.
Konserde Benyamin Sözen viyolonsel, Hakan A. Toker piyano çalıyordu. Sadece
ikisi. İşte biz büyülenmiş şekilde izliyoruz falan… Benim için dünyanın en
sıkıcı eserlerinden biri olan Debussy “Claire de Lune” haricinde bildiğim yok.
Ama canlı canlı dinlemek inanılmaz.
Neyse en son Astor Piazzolla’nın Le
Grand Tango’sunu çaldılar. Gençler, orta yaşlılar, yaşlılar hepimiz böyle
büyülenmiş bir şekilde çıktık konserden.
Geldim eve deli gibi son çaldıkları
Büyük Tango’yu dinleyeceğim. Böyle 50 kere falan dinleyebilirim öyle bir gazım.
Arıyorum falan youtubetan. Bilmeyenler için Astor Piazzolla’nın tango
eserlerini en çok Yo Yo Ma ve Gidon Kremer icra eder. Açıyorum ama yok yani
aynı, his aynı enerji değil. Hani 2 dk. Önce canlısını dinlemişim o tadı alamıyorum
yok yok! Kremer keman çaldığından pek bir tiz geliyor; Yo Yo Ma da çok ağır ve
enerjisiz. Öyle buruk kalıyorum da onları da dinlemeye alışıyorum zamanla…
Neyse o günlere geri gidelim. Biz böyle
o gencecik adamdan o kadar etkilenmişiz ki bir ara yine gidelim falan diyoruz.
Ben böyle Piazzolla’nın ne kadar muhteşem bir insan olduğunu anlıyorum. Diyorum
ki keşke bir daha dinlesem Sönmez’den, daha bir iyi incelesem nasıl çalmış,
tekrar dinlesek.
Ben onun sayesinde Piazzolla’yı o kadar
çok dinliyorum, öyle seviyorum ki bir Ferzan filminde bile hiç bilmediğim bir
şarkısı çaldığında tüylerim diken diken oluyor, hemen açıyorum bir elli kere falan
dinliyorum, kim çalarsa çalsın, hangi enstrümanla çalınırsa çalınsın gerçekten
hep ama hep aklıma Sözen geliyor.
Böyle böyle günler geçiyor, sonra
günlerden bir gün twitterdan bir bakıyorum Benyamin Sönmez vefat etmiş.
Ya nasıl diyim böyle yazılar okuruz ya,
derler ya “böyle bir genç yetenek, nasıl olur aramızdan bu kadar erken ayrılır”
tarzı klişe banal cümleler… Böyle bir yapay gelir ya, böyle bir soğursunuz ya
şimdi diyecek bir şey bulamıyorum bunların aynısı dışında. Sadece samimi olması
açısından “Lan nasıl ölür böyle bir yetenek? Nasıl bu kadar erken aramızdan
böylesine erken ayrılır lan?!!” diyebiliyorum.
......
Bazıların hayatı Tango olur bazılarınınsa vals gibi. Bazıları deli gibi sevişip, deli gibi ayrılır, ayrılınca avaz avaz ağlayıp, mutlu olunca çılgın gibi kahkahalar atar, bazılarının hayatı mat renkler olur, bazılarınınki kıpkırmızı... İşte benim anlatmak istediğim onlar, benim sevdiğim o insanlar. İnsan acı çektiğinde ağlar, mutlu olduğunda güler, benim insan tanımından anladığım bu! Maske takamayacak kadar içine içine sığımayan o insanları tanımak istiyorum ben, o insanlar gibi olmak istiyorum.
Bazı insanlar da bazılarının hayatlarına
dokunur, sevgili olur bu bazısı arkadaş olur, bazısı yönetmen olur, bazısı bir
çellist olur sizi başka başka müziklerle tanıştırır ve geçer gider…
Benyamin Sönmez de o nisan akşamı benim
hayatıma dokundu, bana öğretti ki hayatının bir ritmi olacaksa o tango olmalı,
bana gösterdi ki milyonlarca kişinin üstat bellediği biri değil de bazen 20-30
kişiyle beraber dinlediğin bir insan etkiler seni.
O gece benim hayatımın bir parçasını değiştirdi ve bu
hayattan gencecik göçüp gitti.
Ben de biraz ağladım, işte o kadar…
üffff ya.
YanıtlaSilbi de libertango'yu dinlesene.